Nuray’a veda ve teşekkür…

“Bir insanı mutlu etmek için, onu önemsediğinizi hissetmek yeterli belki de, bunu nasıl yapacağınızı bulmak için de biraz akıl kullanmak…”

( https://yolhikayeleriblog.wordpress.com/2014/05/06/sen-gulunce/ )

Nuray, Kızımız Sera için yazdığı “gülünce” başlıklı yazısında böyle yazmış. 34 yıl boyunca beni, 29 yıl boyunca da kızımızı mutlu etmeyi, çok mutlu etmeyi bildi, bunun bin bir yolunu buldu, bizi hep şaşırttı.

Nuray’ı 2 Aralık 1986’da tanıdım ilk. Ben Nokta Dergisi’nde çalışıyordum ve o gün ana-baba evinden ayrılıp Oran’da kiraladığım eve taşınıyordum, o nedenle izin almıştım, büroya öğleden sonra geldim.

Nokta’nın patronu Ercan Arıklı bir gazete çıkarma arayışındaydı ve Nokta’da çalışmak isteyenler için bir başvuru yayınlanmıştı. Amaç orada yetişen insanlarla yeni gazete için muhabir yetiştirmekti. Nuray da o ilan üzerine yazdığı mektup beğenilince o gün çağırılmış, gel başla denmiş ve bürodaki arkadaşlarla tanıştırılmış ama ben o sırada olmadığımdan tanışma sonraya kaldı; öğleden sonra tanıştık.

Güneydoğu’da bazı haberleri yapmak için birlikte gönderildiğimiz görevde (bunun ayrıntıları yolhikayeleriblog.wordpress.com adresinde TBT1 ve TBT2 başlıklı yazıda) dağ-taş tırmanırken bahaneyle de olsa ilk kez elini tuttum, el ele tutuştuk ve kelimenin yalın haliyle yazıldığı gibi hep el ele olduk, el ele yürüdük.

Görev-gezi ya da başka nedenlerle ayrı olduğumuz zamanların ötesinde yan yana iken dahi birbirimize mektuplar yazdık, sürprizler hazırladık ama Nuray’ın yazdıkları da, sürprizleri de her zaman benimkilerden fersah fersah ötedeydi. Nuray’ın yazdıklarını ve sürprizlerini Sera’nın yazdıkları ve yaptıkları gölgede bıraktı.

Geçtiğimiz Ekim ayında Nuray’ın hastalığında ilerleme olunca yaptığı süpriz ise dağıttı bizi. 28 Ekim’de kontroller vardı ve hava güneşli olunca da bir yerde oturup güneşin son demlerinin keyfini çıkardık Nuray’la ve öğleden epey sonra eve geldik. Kapıda bir sorun var, iki kez kilitlemiştim ben ama daha ilk çevirmemde açıldı. Nuray’la salona geçtik salonun ortası hediye yığınıyla dolu, rengarenk ve bin bir çeşit; abartmıyorum tanıklarım var. O sırada gitar sesi geliyor bir yerlerden ama şaşkınlıktan olsa gerek yönünü kestiremiyoruz ve ben odaları dolaşıyorum. Sera odasında, yatağın üzerinde gitar çalıyor, ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırmış halde “Nuraaaaaay, Nuraaaaay gel bak, gel bak” gibi ilkel nidalar çıkarıyorum. Sarıldık, ılık gözyaşlarımız eşliğinde.

Arkadaşlarımızla iş birliği yapıp, bir gün önceden gelip, gece kalıp, biz hastanedeyken de gelip eve düzenini kurup yerleşmiş. Tek sorun biz gelme işini uzatınca dört saat öylece beklemiş; sen misin bize sürpriz yapıp ağlatan, al sana…

Çok gezdik, çok eğlendik, çok okuduk, çok yazdık. Kızımızı hep en büyük şansımız olarak gördük ve gıyabında (!) “bu kıza sahip olmak için ne yaptık biz” dedik.

Yazmayı sürdürürsem bu uzunlukta bir yazıyı kimseye okutamayacağım. İki buçuk yıl önce farkına varıldı akciğer kanserinin. Bu sürede ve süreçte onlarca kemoterapi, radyoterapi, tahlil, tetkik oldu. Nuray her aşamada savaşmayı sürdürdü, her ilacı denedi ve bu süreçte dahi çoğu kez etrafındakilerden daha metin oldu. Arada dağılmadığımız olmadı mı, o anlarda da gerek uzaktan, gerekse hemen koşup gelerek yanımızda olan kızımız Sera toparladı, çekip çevirdi bizi. Dostlarımız ve arkadaşlarımızın eli ise her daim üzerimizdeydi.

Sera, son dört aydır ise hep yanımızdaydı ve bizi neşelendirmek, daha mutlu ve konforlu tutmak için çırpındı resmen, yazmaya kalksam sığdıramam satırlara.

Nuray ise Sera’ya mektuplar yazdı bizi, yaşadıklarımızı anlatan ve onları da bloğunda yayımladı… (https://yolhikeyeleriblog.wordpress.com )

Sonra… Sonra 17 Şubat gece yarısı bir çığ düştü üzerimize… Dağlar yıkıldı… O yıkıntının altından Nuray’ın yıllardır biriktirdiği dostlarının sevgisi, sıcaklığı sardı sarmaladı bizi ve alıp bir çiçek bahçesinin yanına koydu.

Ne çok insan aradı, çoğuna yetişemedik, yanıt veremedik; umarım bağışlarlar…

Sosyal medya denilen platformların her türlüsünden paylaşım ve yorum yağdı, yüzlerce, hepsini okuyabildiğimi sanmıyorum… Ne güzel sözcükler, yazılar yazıldı Nuray için…

Çiçek yağdı eve, Sera’nın uzaktaki arkadaşlarından Çin’den, İngiltere’den, Fransa’dan….

Bu bir kuru teşekkür yazısı değil, içtenlikle ve yer yer de ıslak yazılmış bir teşekkür yazısı…

Nuray’ın seveni, dostu olduğunu ve bunların çok fazla olduğunu biliyordum ama yanılmışım, bu kadar çok dostu, seveni olduğunu ben de bilmiyormuşum; öğrendim, gördüm…

Her şekilde yanımızda olan, farklı yollarla bize ulaşan (yanıt veremediğim-vermeyi unuttuğum için ulaşamayanlardan özür diliyorum, umarım beni anlayışla karşılarlar) tüm dostlara, arkadaşlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Her daim varlığınızı ve sıcaklığınızı yüreğimizde taşıyacağız…

Sera-Hıdır

(Nuray’ın 1987’de Nokta’da, Hüseyin Şentürk’ün 65 yaşında nasıl olmak isterdiniz sorusu üzerine yazdığı mektup burada…

https://yolhikayeleriblog.wordpress.com/2014/11/09/sevgili-hus/

Nuray’a veda ve teşekkür…’ için 5 yanıt

  1. 2002 sonlarinda Makedonya Üskup’te Büyükelçilikte tanıştığım ve bayramda misafiri olduğum Nuray Hanım, o zaman minicik bir kız olan Sera ve eşi eski meslektaşım (Assubay) Hıdır Bey ile ilgili yazılar beni 20 yıl önceki anılara götürdü. Sanat ve edebiyatta bu kadar yetkin olduklarını yeni öğreniyorum. Allah rahmet eylesin. Kalanlara sabırlar dilerim. Hidir Bey ve Sera’dan yeni yazılar beklerim. Gazella Ayakkabi fabrikası ve oradaki arkadaslarla ilgili Nuray Hanım hic değinmedi. Yoksa ben mi göremedim? Hidir Abi ve Sera, yazıların devamını sizlerden bekleriz. Saygı ve selamlarimla.

    Ömer Canbulut
    E. Mu. Teks. Kd. Bçvş.

    Beğen

  2. Sera! Hıdır!
    İçinizden kopup gideni ancak siz bilebilirsiniz. Geride kalanlar, gidenin bıraktığı izlerden hayata tutunabiliyor. Acı zamanla azalmıyor. Zaman, acının keskin uçlarını törpülüyor, onunla yaşayabilmek için…
    Nuray, “geniş zamanların” insanıydı. Nuray, kendi hikayesini yaşarken hep şifa dağıtıcısıydı…

    Beğen

  3. Nuray’ı Hazinede olduğu yıllarda tanımıştım, mesleğin gerektirdiği koşturmaca sırasında birbirimize çok yakın olamadık belki ama karşılıklı sempatimiz sürdü.
    Kale’de karşılaştığımızda da o güzelim rengarenk (meğer senin sanatınmış) cam parçalar arasında sohbet ederdik. Sonra terk-i diyar edip daha huzurlu bir yaşam seçtiğinizi duymuş ben de sevinmiştim.
    Ne kadar üzüldüm erken vedasına.
    Sözün bittiği yer, zaten tesellisi de sadece zaman…
    Acınızı içtenlikle paylaşıyorum…

    Nursun Erel

    Beğen

  4. Çok üzgünüm. Sonu böyle bitmemeliydi. Hani Alaçatı’da, Urla’da yeniden görüşecektik. Böyle gitmek varmıydı? Ölüm sana hiç yakışmadı Sevgili Nuray. Işıklar içinde uyu.

    Beğen

Yorum bırakın